Wednesday, June 08, 2005
Hedge Fonları
Soros, Hedge Fonları işine 1969 yılında Wall Street’te faaliyette olan Bleichroeder & Company bünyesinde başlamış, bu şirketten 1974 yılında ayrılarak ünlü Quantum Fonu’nu kurmuş. adece Amerika’da bugün 600 milyar dolara hükmediyorlar; global olarak ise 1,5 trilyon dolar kadar bir büyüklükten söz ediliyor ve bunlar dünyayı dolaşıp duruyorlar.
Hemen bir örnek vereyim: İngiltere’nin ünlü futbol kulübü Manchester United’ın hisselerinin büyük bölümünü satın alan Amerikalı milyarder Malcolm Glazer’ın arkasında da büyük ölçüde New York merkezli üç Amerikan Hedge Fonu var: Citadel, Och-Ziff Capital Management ve Perry Capital...
Thursday, May 26, 2005
Çini
Bu “sır”, Türkçe bir sözcük ve yalnızca, çini çanak çömleklerin üzerine sürülen özel formüllü madde yada aynaların arkasında kullanılan ince maden tabakası anlamında kullanılıyor. “Gizli ve kimseye söylenmemesi gereken şey” anlamına gelen öteki sır ise Arapça’dan gelme ve aslında “sır” diye yazılıyor. Ve yüzyıllardır çanak çömleklerde kullanılan kimi “sır” ların özel formülleri var. Bu “sırlı” formül babadan oğula, ustadan ustaya aktarılmış. Kimbilir, belki de o eşsiz Selçuklu çinilerinin, İznikler’in, Kütahyalar’ın, “sır”ı böylece ortaya çıkmıştır..
Çini hakkında detaylı bilgi için tıklayınız
Wednesday, May 25, 2005
Karun Hazineleri
Uşak’a 25 kilometre uzaklıkta Güre köyünde 1966, 67 ve 68 yılında yapılan 3 kaçak kazıyla ortaya çıkarılan hazine, İzmir ve İstanbul üzerinden tarihî eser kaçakçıları tarafından Amerika’ya satılmıştı. Türkiye’nin bu eserlerin nerede olduğundan 1985’te haberi olmuştu. Kaçırılan eserlerden 55 tanesinin 1985’te, ABD’de, Metropolitan Müzesi’nde sergilenmesi, hazinenin nerede saklandığı konusunda ipuçları veriyordu. Aynı müzenin depolarında saklanan eserleri almak için Türkiye, 1987’de, zamanaşımı süresinin dolmasına 13 gün kala müze aleyhine uluslararası dava açtı. Müze, 6 yıl süren davayı kaybedeceğini anlayınca 1993’te ‘Karun Hazineleri’ni Türkiye’ye iade etti.
Karun Hazineleri
Saklı İçerik
Diziler ve Saklı İçerik
Saturday, May 07, 2005
Hıdırellez
Hıdırellez'inb Hikayesi ve Detaylı Bilgi
Evde Yoga - Raja Yoga
Evde Yoga Teniği
Truva Efsanesi
T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI - Truva
Savarona - Atatürk'ün Yatı
Bu enteresan hikayenin tamamı için aşağdaki linke tıklayınız.
Savarona hakkında detaylı bilgi için tıklayınız
Monday, May 02, 2005
1 Mayıs - Beltane
İsmini Galya Güneş tanrısı Bel/Belenos 'tan alan bu Bayram, aynı zamanda tohumlama için de önemli bir gün (ne anlama çekerseniz:)
Bu gece aynı zamanda kendimiz için de karar alma, uygulamaya geçme ve gözden geçirme içinde uygun.
Tuesday, April 19, 2005
Ra Sheeba
ilk kez tek Tanrı için bir mabet yaptırırken, gücünü kıskananlarca
öldürülen, Osiris, Mimar Hiram, hatta Thoth-Hermes'le
özdeşleştirilen Firavun Akhenaton'un gizli çalışmalarına verilen
isim.
Thursday, April 14, 2005
Rum ateşi (Grajuva ateşi)
Satın alma gücü paritesi
Friday, April 08, 2005
Marburg Okulu
Bu okulun kurucusu H. Cohen, geliştiricileri P. Natorp ve E. Cassirer'dir. Bu akım özdekçilik ve doğalcılığın karşısında, bilgi eleştirisi ve bilim kuramı doğrultusundadır. Bu okulun ayrıca ahlak felsefesi, sanat felsefesi, dil, din, söylencebilim araştırmaları da vardır.
Wednesday, April 06, 2005
Altın Oran
Altın Oran ile ilgili detaylı bir araştırma
Tuesday, April 05, 2005
Akdamar Kilisesi
Gezi Rehberi - Akdamar Kilisesi
Saturday, April 02, 2005
Boyçeçak - Kardelen
Thursday, March 31, 2005
Keten Tohumu
* Omega-3 yağ asidinin en çok bulunduğu bitkisel yağdır.
* Yapısında yoğun olarak bulunan çoklu doymamış yağ asitleri (omega-3 yağ asitleri) nedeniyle kolesterol seviyesinin düşmesini sağlamaktadır.
* Nefes darlığı, astım, ses kısıklığı, öksürük ve bronşite faydalıdır.
* Böbrek taşlarının düşürülmesine yardımcıdır.
* Anti-kanser özellikli bir madde olup; öncelikle göğüs, kolon (kalın bağırsak) ve prostat kanserine karşı koruyucu özelliktedir. Şeker hastalarına tavsiye edilir.
* Kronik kabızlığın giderilmesini sağlar.
Formdakal
Wednesday, March 30, 2005
Ormancı Türküsü
Bekçinin 1946 seçim sonuçlarını Yatağan’a götürmesi gerektiğini söyleyen Muhtar Cezayirli, ‘Olmaz’ diye cevap verir.
Bunun üzerine ormancı ile muhtar arasında tartışma başlar. Ormancının bıçak çekmesi üzerine Mustafa Şahbudak belindeki tabancayı çıkarır, kaçan ormancıya ateş eder ancak yalnışlıkla dostu Tevfik’i vurur. Tevfik eliyle işaret edip Mustafa’yı yanına çağırarak, ‘Ben ölüyorum, hakkını helal et’ dedikten sonra can verir.
Mustafa, en yakın arkadaşını öldürdüğü için 4 yıl ceza alır. Cezaevinden çıktıktan sonra, Muğla’ya yerleşir. Yıllardır her şeyi unutmaya çalışan Mustafa’ya bir gün arkadaşları, Tahir Usta adında bir değirmenciden bahsederler. Değirmenci Tahir Usta aynı zamanda türkü de bestelemektedir. Gevenes Köyü’nde yaşanan bu acı olay, Tahir Usta tarafından bestelenmiştir. Düğünlerde okunan, herkesin diline düşen türkü, ORMANCI’dır.
Monday, March 28, 2005
Monroe Doktrini
Friday, March 18, 2005
“Arşimet Etkisi” yada “Kuluçka Prensibi”
Thursday, March 17, 2005
KURUMSAL MEDİTASYON
Bu ilginç olgunun dayandığı gerçek, her sürecin kendi çevresinde yarattığı ve kendi varlığını sürdürmeye yönelik bir “çekim alanı” -Process Maintaining Attitude (PMA) denilebilir- gibi düşünülebilir. PMA, kişi veya kuruma, “işler yürüyor!” güvenini sağlar. Bu güven duygusu, süreçlere müdahale etmeyi, onu yeniden yapılandırmayı engelleyen başlıca etkendir.
Buradan, yeniden yapılanma projeleri için çıkarılabilecek bir sonuç, kişi veya kurumun, kendini bu PMA çekim alanından kurtarması mecburiyetidir. Bu daha somut olarak, kendini yeniden yapılandırmak isteyen kişi ya da kurumun, kendi iradesi ve PMA çekim alanı arasındaki farklılığın farkına varması ve bu farkındalığın bir işareti olarak da belirli bir süre “bir şey yapmadan durabilmesi” demektir.
Bu “belirli süre”, gündelik yaşam ölçüleriyle, yalnızca “farkında olmak için” gerekli süre kadardır. Daha da açık olarak, yürümekte olan süreçlerle tüm bağlarını koparmak suretiyle düşünebilmek demektir. Bu -aynen kişisel meditasyonlarda olduğu gibi- egzersizle geliştirilebilen ve istenildiği anda dış dünya ile bağlantıların kesilmesi gibidir.
Böylece kişi ya da kurum, işlerin aslında “süreçlerin kendi iradeleri” ile yönetildiğini, kurumun işler tarafından “sürüklendiğini” idrak ettiği anda, yeniden yapılanmanın ilk adımı olan “neler-niçin oluyor?” sorusunu, işlerle tüm bağlarını korkusuzca kesmiş olarak sormaya hazır demektir.
Kendi kişisel ya da iş yaşamını yeniden şekillendirmek -ki buna bir çeşit bireysel re-engineering denilebilir- isteyen bir kişi , zamanını genelde “başkalarının” (müşteriler, satıcılar, kendi dışındaki herkes) yönlendirdiğini, bu ortamlardan bir şekilde uzaklaşıp (seyahat ya da bilinçli olarak uzaklaşmak amaçlı olarak) bir “iç sessizliğe” kavuşunca “idrak” eder.
Bir kısım kişi ya da kurum ise, PMA çekim alanının sağladığı güven duygusu bağımlılığını sürdürebilmek için bu gibi fırsatlarda dahi “başkaları” ile olan bağlantılarını koruyarak içine düşmüş olduğu bağımlılığı tatmin etmeyi sürdürür.
Burada tanımlanan “iç sessizlik” sağlama yöntemine “Kurumsal Meditasyon” denilebilir. Bunu, tüm kurum personelinin yapabilmesi iyi, ama pratik olarak güçtür. Bu nedenle, üst yönetimde yer alan kişiler ile başlamak ve olabildiğince yaygınlaştırmak tavsiye edilir.
Her tür meditasyonun kendine göre bir `mantra'sı olduğu gibi, Kurumsal Meditasyonun da bir mantrası olmalıdır. “Bunu yapmasam olur mu?” iyi bir mantra olabilir.
Kişilerin, kendi dışlarındaki süreçleri gözleyip sonra da onları yeniden şekillendirebilmeleri için, kendileriye süreçlerin farkını farkedebilmeleri, yani süreçlerle bütünleşmişliklerini koparabilmeleri gerekir. Süreçleri objektif olarak gözleyebilmek, “neler-niçin oluyor?” sorularına doğru cevaplar verebilmeleri için, PMA alanlarının sağladığı güven duygusuna ihtiyaç duymayacak kadar sağlam bir öz-güven geliştirmeleri gerekir. Aksi halde, kendilerini süreçler dışında korumasız hisseden kişilerin objektif gözlemler yapmalarına imkan olmayacaktır.
Bu iç sessizlik durumu, gözlem yapıldığı sürece korunmak zorundadır. Bu ise ancak, bu özelliğin “zihinsel-kurgu” (mind-setting) içinde yer almasıyla mümkündür. Bunu ise ancak kişilerin kendileri yapabilirler. dış destek ancak katalizör rolü oynamalıdır.
Bu aşamadan itibaren bir organizasyon için yeni hedefler konulabilir, sorunları teşhis edilebilir, çözümler üretilip uygulanabilir.
Wednesday, March 02, 2005
Islomania
Islomania kavramı ilk olarak bir ingiliz yazarı olan Lawrence Durrell'in "Reflections on a Marine Venus" kitabında kullanılır. Daha sonra da diğer islomanyaklar arasında yayılır. Durrell kitabında islomaniayı şöyle anlatır: " Gideon'un karalama defterleri arasında bir gün, daha tıp bilimine geçmemiş hastalıkların bir listesini bulmuştum, bunlar arasında çok seyrek rastlanan ama tanınmadığı da ileri sürülemeyecek bir ruh hastalığının adı olarak "Islomania" sözcüğü de göze çarpıyordu. Bunu açıklamak için Gideon, adalarda her nasılsa karşı konmaz bir çekicilik bulan insanların olduğunu söylerdi hep. Bir adada, denizle çevrili küçük bir dünyada olduklarını bilmek bile, böylelerinin içini sözle anlatılmaz bir esrimeyle dolduruverir. Bu doğuştan ada-tutkunları, derdi Gideon, doğrudan doğruya Atlantislilerin soyundandırlar, ada yaşamına bilinçaltlarında süren özlem, yitik Atlantis ülkesine yönelmiştir."
Gelincik
Gelinciğin tarihsel izlerini aramak için binlerce yıl geriye gitmek gerekiyor. En eski çizimleri en az 3000 yıl önceye tarihlenen eski Mısır lahitlerinede bulunmuştur. Ayrıca günümüzden yaklaşık 1000 yıl öncesine ait Codex Vindobonensis'te Bizans prensesi Anicia Juliana gelinciklerle birlikte resmedilmiştir. Gelincik Homer'in İlyada'sında da kendine yer bulur: Homer ölen savaşçıları gelinciklere benzetir.
Eski Yunan / Roma mitolojisinde de gelincik bir çok tanrı ile ilişkilendirirlir. Örneğin Morpheus (uyku tanrısı Hypnos'un üçbin çocuğundan biridir ve insanlara uykuda çeşitli biçimlerde görünen düşleri simgeler.)* gelincikten yaptığı taçları uyutmak istediklerine verir. Adına yapılan tapınaklar da genellikle gelinciklerle süslenirdi. Romalılar karasevdaya düşenlere gelincikten yaptıkları içecekleri verir ve bunların aşk acılarını dindireceğine inanırlardı.* (Uyku herşeyin ilacıdır!)
İngilizcede gelinciğe verilen adlardan biri de "Corn Poppy" dir. Gelincik uyku tanrısı Hypnos (= Roma'da Somnus) tarafından insanları/tanrıları uyutsun diye yaratıldı. Bereket tanrıçası Demeter (= Roma'da Ceres ) bir zamanlar uykusuzluktan çok çekermiş. (insomnia ! Romalı uyku tanrısının adına dikkat!). Uykusuz ve yorgun olduğundan bitkilerin büyümesi ve verimli olması için çabalamaya gücü yetmezmiş. Kıtlık başlamış. Bunu gören Somnus, Ceres için gelinciklerden bir karışım yapıp içmesini sağlamış. Ceres bunu içer içmez derin bir uykuya dalmış. Uyandığında kendisini uykusunu almış ve çok da zinde olduğunu görmüş. Ve tabi tüm enerjisini tarlada büyümeye çalışan mahsüle yoğunlaştırmış. Kıtlık bitmiş, rekolte rekor kırmış. O zaman bu zaman çiftçiler mısır/hububat tarlalarında ne zaman gelincik görseler bunu o senenin yeni rekorlara gebe olduğuna yorarlar ve gelincikleri asla koparmazlarmış. Bu çiçeğe de "Corn Poppy veya Corn Rose" adını koymuşlar.
Gelincikle ilgili olarak bir çok kültürde bir çok efsane anlatılır. Bunlardan biri de Cengiz Han ile ilgili: Cengiz Han bir savaşta düşmanı perişan edip muharebe meydanını kan gölüne çevirdikten kısa bir süre sonra burayı gelinciklerin doldurdukları gözlemlenmiş. Aynı hikaye yüzyıllar sonra Napolyon ile ilişkilendirilerek de anlatılır. Araştırıldığında, çok muhtemeldir ki askerlik tarihi benzer savaş öyküleri ile doludur. Zira bahar ayları savaş aylarıdır; Mart adı nereden gelir? Gelincikler de bahar çiçekleridir. Benzer bir hikaye de Çanakkale savaşları sırasında yaşanmıştır.
Bir amerikalı hanım olan M.Michael gelinciğin cephelerde ölenler için bir hatırlama sembolü haline gelmesi için öncülük yaptı. Ateşkesten iki gün önce, 9 Kasım 1918 'te bu kabul edildi.
Kısa bir süre sonra Amerika'yı ziyaret eden Madam Guerin bu geleneği bir adım daha ileri götürerek, Fransa'ya geri döndüğünde değişik materyallerden gelincik yapıp bunları satarak elde edilen geliri savaş gazilerinin ve şehit yakınlarının yararına kullanır. Bu gelenek zamanla Kanada, A.B.D., ve Avustralya'ya sıçrar.
Felemenk ülkesine çok benzer şekilde, yine McCrae'nin şiiri ile eşzamanlı olarak Anzac askerlerinin 1.Dünya Savaşı sırasında Gelibolu yarımadasındaki başarısızlığa mahkum muharebelerinde de, binlerce ölünün hemen ardından Gelibolu gelincik tarlasına dönmüştür.
Anzac'ların torunları her yıl Gelibolu ziyaretlerini kıpkırmızı açan gelincikler arasında yaparlar.
Ashoka
Ashoka, öncü sosyal girisimcilige odaklanmasi, güvene dayali olarak bu kisilere ve pozitif sosyal degisimi destekleyecek en etkili yol olarak gördügü fikirlerine yatirim yapar. Ashoka, sosyal girisimcilerin toplumlarinda ve alanlarinda katlanarak artan bir etki yaratir. Bu nedenle Ashoka programlari, sosyal girisimcilerin kendilerine yeterliligini ve organizasyonlarinin uzun dönemde sürdürülebilirligini saglayacak sekilde tasarimlanmistir.
Misyon
Dünyanin her yanindaki sosyal girisimciligi gelistirmek.
Felsefi temel
Ashoka, positif sosyal degisimi desteklemenin en etkili yolunun, ulusal ya da küresel olarak uygulanabilir yenilikçi fikirler ve çözümlere sahip sosyal girisimcilere yatirim yapmak oldugu önermesi üzerine temellenmistir.
Monday, February 28, 2005
Sfumato
Tuesday, February 22, 2005
CEMRELER
Cemrelerin düşmesi Kasım Günleri’ne göre olur. I. Cemre, Kasım’ın 105’inde (20 Şubat’ta) havaya, II. Cemre 112’sinde (27 Şubat'ta) suya, III. Cemre, 119’unda (6 Mart'ta) toprağa düşer.
Cemreler, havaların ısınmaya başladığının ve kışın soğuk günlerini arkada bırakmak üzere olduğumuzun müjdecisidir.
CEMRELER
Friday, February 18, 2005
Taksim'deki Cumhuriyet Anıtı ve Türk Kadını
Zeynepkamil
3G
Wednesday, February 16, 2005
Kyoto Protokolü
"Eğreti Gelin" Nedir?
Toplumun saygıyla karşıladığı bu kurumun üyeleri olan Egreti Gelinler, zamanla oluşan kurallar çerçevesinde, 15-17 yaşları arasındaki erkek çocukları evliliğe hazırlayan bir eğitici konumundadırlar.
Var oldukları dönemle ilgili olarak verdikleri egitimin kaynagı, daha çok İslamiyet'in temel kitabı olan Kuran'daki evlilik, kadın erkek ilişkileri ve cinsellikle ilgili hadisler, ayetler ve bunların daha sonra yapılmış yorumlarıdır.
Çogu kaynaklar bu egitimin, sadece sözlü degil aynı zamanda uygulamalı oldugu yolunda bilgiler vermektedir.
Asıl ilginç olan, günümüzde, batı toplumlarında bile hala tam olarak çözülememiş olan cinsel egitimin; o dönemde, İslami bir toplumda, özgürce kullanılıyor olmasıdır.
Filmimiz, Egreti Gelinliğin kurallarına, duygularına kapılıp ters düşen, bir Egreti Gelin'in hikayesini anlatacaktır...